“Eğitim Şart!” deyince aklınıza ne geliyor?
Benim aklıma hemen Cem Yılmaz geliyor. Herhalde sizin için de öyledir.
Hani korsan cips imalatçısı rolündeki Cem Yılmaz’ın polis baskını ile derdest edilip polis aracına götürülürken boşluğa “Eğitim Şart” diye bağırdığı sahne.
Aslında Cem Yılmaz öncesinde de “Eğitim Şart” bir klişeden ibaretti. İçi boştu, arkası dolu değildi. Dudaklara dolanmış bir kelimeydi, kalpten gelmiyordu. Bu klişeyi söyleyenler dahil hiç kimse tam olarak ne denmek istediğini bilmiyordu.
Fakat Cem Yılmaz öncesi bu klişe çok ciddi bir tavırla söyleniyordu. İnsanlarımız eğitimsiz ve cahildi ve tabii ki bu durum ancak insanları eğiterek aşılabilecekti. Kaşlar çatılır, kararlı ve bilgiç bir sesle sözün kubbesi dikilirdi: “Eğitim Şart!”.
Cem Yılmaz’dan sonra da bu klişe kullanılmaya devam etti, ediyor. Fakat bu kez çok net bir farkla yapılıyor. Artık “Eğitim şart” dendikten sonra sözün sahibi dahil herkes gülümsüyor. Ortamda bir hoşluk rahatlama havası hâkim oluyor.
Einstein’a atfedilen bir söz vardır: “Hep aynı şeyi yapıp, her seferinde farklı bir sonuç almayı beklemek budalalıktır”.
İnsanları eğitmek ve böylece “istenen seviyeye” getirmek fikri de biraz buna benziyor. Bu fikir, aydınlanma çağı ile Batıda başlamış, sonra yakın tarihte ülkemizde de denenmiş ve halen denenmekte ısrar edilmekte. Fakat yok denecek kadar, ya da çok sınırlı seviyede başarı yakalamış bir yaklaşım şekli bu.
Hele hele günümüzde…Bilgiye erişim bu kadar kolayken, yapay zekâ denen muhteşem araç, Denizci Sinbad’ın cini gibi her derdimize deva olurken, biri kalkıp “şunları toplayalım, eğitelim de cahillikten kurtulsunlar” dese siz ne dersiniz?
Ben “eğitim şart” der, gülümserim herhalde.

Eğitim hakkında kafa yormak yeni moda bir iş değil. MÖ 5. yüzyılda Platon’un hocası Socrates, Menon ile bu konuyu konuşur.
Menon, yakın zamanda bir sofist ile konuşmuştur ve bu sofist “erdemin” öğretilebilir bir şey olduğunu ve eğer Menon isterse, ücreti mukabili, bunu Menon’a öğretebileceğini söylemiştir.
Socrates birkaç soru ile Menon’un aklını karıştırır. Bunun üzerine Menon “erdem öğretilemez” der. Savı şudur: “Bir öğrenci bir şeyi (erdemi) biliyorsa, zaten biliyor olduğu için öğretilemez. Yok bilmiyorsa, o kişi öğrendiği şeyin erdem olup olmadığını bilemeyeceği için (çünkü onunla ilk kez tanışıyordur) yine öğretilemez”
Socrates “ne yani eğitim yalan mı oldu” diyerek bu kitlenme durumuna da karşı çıkar ve Menon’dan bir kölesini çağırmasını ister. Devamında Socrates sıfır eğitimli bir köleye dakikalar içinde, daha çok soru cevap ile, biraz da yardım ederek, Pisagor teoremini kullandırarak bir matematik problemini çözdürür. Bu hikâyeyi çoğu kişi duymuştur.
“Bak gördün mü” der Socrates, “sıfır eğitimli birine bile zor bir matematik problemini çözdürebilirsin”. Ve şöyle bir sonuca ulaşır: “İnsan ruhu ölümsüzdür ve her türlü bilgiyi zaten içinde barındırır. Önemli olan, beden içinde hapsolmuş o ruha bu bilgileri hatırlatabilmektir”.
Sonradan birçok teolojik akıma sirayet edecek olan “ölümsüz ruh” kavramı, işte böyle antik çağa kadar uzanır.
Fakat burada Socrates örtük olarak bir şeye daha işaret etmiştir. Oda şudur: “Eğitim dışardan içeriye doğru bir hareket değildir. İçerden dışarıya doğru bir harekettir. Ya da başka bir deyişle “bazı şeyler öğretilemez, ama eğer istenirse öğrenilebilir (1)” denebilir.
Yani kişinin, "zaten bildiği şeyleri, hatırlamak" yönünde bir motivasyonu yoksa üstünden okyanus kadar bilgi boca etseniz bir faydası olmayacaktır.
Peki o zaman ne yapılmalıdır ki, çocuklarımızın, diğer insanların hatta kendimizin içindeki bu motivasyonu diri tutalım, öğrenmekten, bilgi sahibi olmaktan sevinç duyalım ve her yeni şey öğrendiğimizde hayret duygusuyla dolalım ve yeni mecralara yol alalım?
Bu sorunun cevabının “Eğitim Şart” olmadığı kesin.
Gerçek cevabın ne olduğunu ise bugüne kadar kimse bulamadı. Demek ki bu soru “cevabı olmayan sorular” kontenjanındandır diyebiliriz.
Hasıl-ı kelam netice-i meram, kuru “Eğitim’in” tek başına insan gelişimine kayda değer bir katkı sağlayamadığı aşikâr görünüyor.
Benim de katıldığım görüşe göre, eğitim ancak görgü ile birlikte hareket ettiğinde insan gelişimine katkı sağlayabiliyor.
Gelecek yazımda bu konuya değineceğim.
Bir de görgünün ötesinde “görü” konusu var. O da bu serinin üçüncü ve son yazısı olacak
Bugünlük bu kadar sevgili dostlar. Umarım bu yazılar ilginizi çekiyor ve sizi düşündürüyordur. Öyle ise yorum, itiraz ve görüşlerinizi paylaşırsanız mutluluk duyarım.
Sevgiyle kalın,
Notlar:
- Dikkatli okurlar bu yazının bazı bölümlerinde “eğitim” sözü yerine “öğretim” sözü kullanılması gerektiğini düşünebilirler. Toplumdaki genel algı, bu ikisinin aynı şey olduğu yönünde olduğu için bilerek bu ayrımı yapmıyorum.
- Menon diyaloğundaki ifadeler mealen kullanılmıştır.
- (1) Dücane Cündioğlu