Görü, Görgü ve Eğitim – 3. Bölüm: Görü

“Geleceği görme” veya “görü” dediğinizde aklınıza nasıl bir fotoğraf geliyor? Benim aklıma, dağınık bir ortamda, cam küreye bakan, çirkince bir ihtiyar geliyor.

Bu serinin önceki bölümlerine gönderme yaparsak, bu kâhin figürü “eğitimli” mi? Kesinlikle hayır.

Peki “görgü” sahibi mi? Yani, belli bir disiplinde yaşayıp bir hayat deneyimi kazanmış mı? O da kesinlikle hayır.

Buna rağmen bu figür eğitimli ve görgü sahibi olan birçok insanın yapamadığı bir şeyi yapıyor: “Görüyor”.

Peki bu görü yeteneği çalışılarak edinilmiş ve geliştirilmiş bir özellik mi. O da kesinlikle hayır, bu doğuştan ona bahşedilmiş bir şey, yani Allah vergisi.

Peki, görü denen bu Allah vergisi yetenek hiç mi eli yüzü düzgün insanlara nasip olmuyor? Yani, “eğitimli” ve “görgülü” insanların da olacaklarla ilgili bir görü sahibi olması mümkün değil midir?

Truva düşünce saçını başını yolan Kassandra

Elbette mümkündür ve de vardır. Zaten bu yazıda oralarda gezineceğiz. Ama önce, güzeller güzeli Kassandra’nın hikayesine bir bakalım.

Hani Apollon’un bedenine sahip olmak istediği ve bunun karşılığında kendisine “geleceği görme gücünü” bahşedeceği Kassandra.

Kassandra, Apollon’dan bu yeteneği edinir, artık geleceği görebilecektir. Buna rağmen Kassandra kendisini Apollon’a teslim etmeyi reddeder ve kaçar.

Apollon sinirden küplere biner. Gelgelelim verilen güç geri alınamamaktadır. Bunun üzerine Apollon, Kassandra’ya korkunç bir lanet gönderir:

“Evet, geleceği göreceksin ama kimse sana inanmayacak”.

Kassandra ömrü boyunca bu ödül ve lanetle yaşar. Gerçekten de olacak her felaketi görebiliyor, fakat insanları ne kadar uyarsa da kimse onu ciddiye almıyordur.

Hani Akalılar 10 yıl süren Truva savaşını kaybedeceklerini anlayınca, son çare olarak içi asker dolu devasa bir tahta atı Truvalılara “armağan” ederek Truva’ya sızmışlardı ya. İşte o sırada “bu atı kabul etmeyin, bu bir tuzak” diye her kapıyı çalan, herkese yalvaran kişi Kassandra’ydı.

Olacakları görmüştü, fakat lanet devredeydi. Kimse ona inanmadı, Truva düştü.

Kassandra’nın yaşadığı büyük ızdırabı içinizde biraz olsun hissedebiliyorsanız, tıpkı Kassandra gibi sizin de bir miktar “görü” yeteneğiniz vardır demektir. Bu yeteneğinize rağmen insanlar sizi kaale almadığında çektiğiniz ızdırap Kassandra’nınkiyle aynıdır.

Yıllar önce, televizyon seyrettiğim zamanlarda, ismini hatırlayamadığım büyük bir tiyatro oyuncusuyla yapılan bir sohbeti izlemiştim. Büyük ustaya şöyle bir soru sordular: “İyi bir tiyatrocu olmak için yetenek mi ön plandadır, eğitim ve çalışmak mı?”

Büyük usta bir süre sessiz kaldıktan sonra şöyle dedi: “Keşke eğitim ve çalışmak diyebilseydim. Ama öyle değil. Bu işte belirleyici olan yetenektir”. Sonra ekledi: “Yani yetenek olmadan ne yaparsanız yapın nafile... Ama kuru yetenek de tek başına işe yaramaz. İyi bir eğitimle bu yetenek terbiye edilmelidir”

Tıpkı büyük ustanın dediği gibi “görü” işi de Allah vergisi bir yetenektir denebilir. Bazı insanlara doğuştan genetik olarak bahşedilmiştir. İngilizcede “gifted” deniyor, yani bir yeteneğin insana hediye olarak verilmesi anlamında. Tıpkı, farklı insanlara bahşedilen güzel ses, yakışıklılık, üstün zekâ, karizma gibi bir özellik yani.

Tiyatro ustasının dediği şekilde, tıpkı tüm “gifted” yetenekler gibi “Görü” yeteneği de iyi bir “eğitim” ve “görgü” ile terbiye edilmedikçe Güldür Güldür’deki Cinci Bilal Hoca tiplemesinin ötesine geçemez.

Burada küçük bir not düşelim. Tüm Allah vergisi yetenekler gibi “görü” de herkese bahşedilmiyor. Yani herkeste görü yeteneği olması mümkün değildir. Birçok insanda bu özellik ya yoktur ya da oldukça sınırlı seviyededir.

Günlük hayatta ve tabii iş dünyasında, görü sahibi olmak demek, insanın içinde bulunduğu ekosisteme birkaç basamak yukardan bakabilmesi, mevcut dinamikleri “görebilmesi” ve bu dinamiklerin evrileceği koşullarla ilgili bir gelecek kurgusu oluşturması ve devamında potansiyel riskli durumların oluşmasını engellemek için adımlar atması anlamına gelir.

Peki görü sahibi bir çalışanı iş dünyasında neler beklemektedir. Okuyucu sıkmamak için başlıklar halinde verelim.

  • İş dünyasında “görü” sahibi kişi, kaçınılmaz kehanetleri önceden haber veren bir kâhin veya duru görücü değildir.

Bu yüzden görü sahibinin öngörüleri gerçekleşmeyebilir. Bu durum, görü sahibi kişinin eğitim ve görgü eksikliğinden kaynaklanabilir. Bununla beraber, “görü sahibi” kişi, çok iyi bir eğitim almış ve görgü sahibi olsa bile yine de yanılabilir.

Bu durum görü yeteneğinin zayıf olduğu anlamına gelmez. Görü işinin doğası böyledir. Çünkü gelecek son derece öngörülemez bir sis bulutunun içindedir. Zaten bu, tam da görü sahibinin meydan okuduğu şeydir (challenge’cıdır).

  • Görü sahibi kişinin bolca düşmanı olacaktır. Çünkü “görü” “zekâ ile ilintilidir, ya da zekanın formlarından biridir diyebiliriz.

Zekâ ise bir sosyal gruptaki en büyük güçtür. Bu yüzden, insanlar bulundukları ortamda kendilerinden daha zeki (görü sahibi) biri ile karşılaştıklarında güç kaybı yaşadıklarını hissederler ve zarar görecekleri algısına kapılarak bu kişiyi bertaraf etmeye çalışırlar. Kassandra’nın çektiği çile, bir yanıyla bu tutuma bir göndermedir.

Siz de zaman zaman “doğruları her anlattığımda tepki alıyorum, artık şirket zararına bir şey görsem bile konuşmayacağım. Ne olursa olsun, cezasını çeksinler” dediğiniz oluyorsa, böyle bir bu duruma düşüyor olabilirsiniz.

  • Görü sahibi kişi bulunduğu ortamda kariyerini yükseltebilir. Fakat yükseldikçe görü yeteneği paçasına dolanan onu yükselmekten alıkoyan bir unsur olarak kendini gösterecektir. Bu itibarla en tepeye çıkması imkansıza yakındır.

Çünkü beklenen iktidar algısı “güç” üzerinedir, asla “görü” (veya zekâ) üzerine değildir. Osmanlı sarayında müneccimlerim önemli bir yeri vardı. Padişah sefere çıkmadan önce mutlaka müneccimbaşına danışırdı. Fakat hiçbir zaman bir müneccim-padişah olmadı, ne Osmanlılarda ne de başka krallıklarda.

  • Görü sahibi yöneticileri en çok rahatsız eden şey çevrelerindeki çok sayıda bulunan pragmatik yöneticilerdir.

Bu kişiler önemli ve büyük kararları orantısız bir hızla alıveren ve şirketi yıllarca aldıkları bu anlamsız kararlara mahkûm eden kişilerdir. Yetmez gibi pragmatiklerin hızla aldığı bu anlamsız ve yanlış kararlar çalışanların çoğu tarafından takdir görür. Zira ortalama kalabalık kitle akıl yerine duygu, güç ve algı ile beslenmektedir.

Görü sahibi kişinin sağa sola koşuşturup bir şeylerin yanlış olduğunu anlatmak için dil dökmekten başka yapılacak bir şeyi yoktur. Tabii Kassandra gibi, hemen hemen hiç kimse onu dinlemeyecek, ona inanmayacaktır.

Ve an gelir kendine sorar: “Allah’ım bana verdiğin bu yetenek nedir? Bir ödül mü yoksa büyük bir ceza mı?”

İşte böyle sevgili okuyucu.

Yukarda geçen bir notu tekrar hatırlatalım: “Görü” herkesde eşit miktarda bulunmaz. Her yetenek gibi zaman içinde parlatılıp zenginleştirilebilir. Fakat burada bizlere düşen kendimizde ve başkalarında bulunan yeteneklerin farkında olmak ve insana yakışır bir şekilde iş hayatımızda ve özel hayatımızda kendimiz ve çevremiz için yaralı ve güzel şeyler yapmak için konumlanabilmektir.

Son söz olarak, bu üçlemeyi 2700 yıl önce Delphi mabedinin girişine kazınan öğüdü hatırlatarak kapatalım:

“Kendini Tanı”

...

Sevgi ve sağlıkla kalın

 

Not:

  • Görü sahibi olmakla, statükoyu iyi okumak ve ona göre konumlanmak aynı şey değildir ve birbiri ile karıştırılmamalıdır. İkincisi pragmatik, çok daha kısa vadeli ve çıkara dayalı bir pozisyon alma durumudur. Başka bir deyişle “görgüsünü firma yerine kendi çıkarları için kurgulama halidir”. Açıkçası şirketlerde yükselen karakterler genellikle bu profili taşıyanlardır.
  • Görü sahibi olmak demek aynı zamanda iyi bir kavrayış yeteneğine sahip olmak demektir. Bazı insanlar çok bilgili, görmüş-geçirmiş oldukları halde kavrayış yeteneğinden mahrum olabilirler. Bu kişiler “ayaklı kütüphane” gibidir ama bu bilgileri derleyip toplayıp damıtılmış, özgün fikirlere ulaşma yeteneğinden mahrumdurlar.
  • Bu üçlemenin birinci yazısını okumak için buraya tıklayın
  • Bu üçlemenin ikinci yazısını okumak için buraya tıklayın

 

  • Görseller: Wikipedia Commons, PicJumbo

 

Share