Yakın zamanda, yapay zekanın, özgün insan düşüncesinin yerini almasıyla ilgili iki ilginç deneyim yaşadım.
Ya da şöyle de denebilir:
Yakın zamanda, insanın, özgün düşüncesini yapay zekaya teslim etmesiyle ilgili iki ilginç deneyim yaşadım.
Birincisi, genç bir arkadaşımızın üretim verimliliği ile ilgili web üzerinden yaptığı bir sunumla ilgiliydi. Sunum yapan kişi bir fabrikada üretim sorumlusuydu ve elbette üretim ile ilgili kendince deneyimi olmalıydı. Gerçekten de genç arkadaş yaşına göre beklentinin üzerinde, kapsayıcı, kaliteli ve iyi bir sunum yapmaktaydı.
Sunumun sonlarına doğru, yüzünde gurur, kurnazlık ve şirinlik karışımı bir ifadeyle ağzındaki baklayı çıkardı: “Ben aslında bu sunumu yapay zeka ile hazırladım”
İkinci vaka, daha kerli ferli bir abimizin ciddi bir yüksek teknoloji organizasyonda yaptığı sunumla ilgiliydi. Abimiz, dünyada dijital teknolojide gelinen uç örnekleri peşi sıra anlatıyor, dinleyicilere “aman dikkat, bu trenin dışında kalmayın” mesajı veriyordu.
Sunumda dinleyicilere bir anısını anlattı. Bir süre önce, bir arkadaşı abimizden derinlemesine tecrübesi olmadığı bir konuda bir makale yazmasını istemiş. Abimiz her ne kadar “yapma, etme ben o işlerden anlamam” dediyse de arkadaşı “aslansın, yaparsın” diye ısrarcı olmuş.
Abimizin aklına birden yapay zeka gelmiş. Normalde 3 saatte yazacağı yazıyı 3 dakikada yapay zekaya yazdırarak arkadaşına göndermiş. Boşa çıkan zamanını da dışarıda gezip tozup eğlenerek geçirmiş.
Abimizin sunum yapmakta olduğu mekan bir hayli kalabalıktı. Ben oturacak yer bulamamıştım, sunumu ayakta izliyordum. Dışarıda alabildiğine güzel bir bahar sabahı vardı. Bir anda kendimi önce salonun, sonra binanın dışında buldum. Erken saatte Kordon boyunda ve Kemeraltı çarşısında dolaşmak iyi geldi. Birkaç uyuklayan sokak hayvanını sevdim, hem de abimizin gezip tozma tavsiyesine uymuş oldum böylece 😊
…
Eee n’olmuş yani, çağımız yapay zeka çağı, yasaklayalım mı?
…
Bir insanı dinleten şey sahip olduğu bilgiden ziyade, sahip olduğu görgüdür. İkisi birden oldu mu tadından yenmez, ama birincisi var da, ikincisi yoksa yağsız, tuzsuz makarna tadında olur.
Mesela, Osmanlı tarihini İlber Ortaylı’dan yüz yüze mi dinlemek istersiniz yok yapay zekadan mı?
Cem Yılmaz’ın esprilerini yapay zekadan dinleseniz, canlı Cem Yılmaz performansı kadar eğlenebilir miydiniz?
İkisi de aynı şeyi anlatmıyor mu. Hatta ikincisi, birincisine göre daha sınırsız bilgiye sahip değil mi? O halde neden zamanımızı ve paramızı feda ederek birincisini tercih ediyoruz?
Diyelim ki yapay zeka Van Gogh tarzı bir resim yapmış olsun. Tesadüf bu ya, bir süre sonra Van Gogh’un kayıp bir resmi bulunmuş olsun ve bu resim de, yapay zekanın yaptığı resimle neredeyse birebir aynı olsun. Hatta uzmanlar teknik açıdan yapay zekanın yaptığını daha üstün görüyor olsun.
Bu iki resim aynı şey midir?
Neden her şeye rağmen, Van Gogh’un orijinal resmi, yapay zeka çıktısına göre çok daha değerlidir?
Cevabı aslında çok basit. Çünkü yapay zeka Van Gogh’un yaşadığı dramı yaşamadı, onun yaşadığı aşkları yaşamadı, kardeşi Theo’ya çaresizlik içinde mektuplar yazmadı, hayatın yüküne dayanamayıp kulağını kesme yoluna gitmedi.
Ya da kısaca, Van Gogh bir insandı, diğeri değil.

Picasso ile ilgili bir anekdot anlatılır. Picasso kalabalık bir arkadaş grubuyla şık bir restoranda akşam yemeği yemiş. Restoran sahibi, hesabı para olarak ödemesi yerine Picasso’dan hızlıca bir resim yapmasını rica etmiş.
Picasso teklifi kabul etmiş, resmi bitirmiş, restoran sahibine uzatmış. Restoran sahibi “üstadım imzanızı atmayı unutmuşsunuz” deyince Picasso efsane cevabını vermiş: “Akşam yemeği ücretini ödüyorum kardeşim, dükkanını satın almak istemiyorum”
Bir imzayı akşam yemeği bedelinden, restoran bedeline çıkaran şey o resmin içine bir insan yani Picasso katılıyor olmasıdır.
Ya da daha ayakları yere basan bir örnek verelim. Siz anne-baba olarak, bazen sadece bir sözünüzle hatta bakışınızla, tavrınızla çocuğunuza vereceğiniz bir hayat dersini, yapay zeka yoluyla sağlayabilir misiniz?
Bırakın aynısını, bir kırıntısını bile yapamazsınız?
Çünkü değer kendini çıktı ile ifade etmez, arkasındaki insanla var eder.
Çok mu uzaklara gittik, dönelim geriye.. İşte yazının başında anlattığım vakalarda olduğu gibi, yapay zeka yoluyla şapkadan tavşan çıkaranlar beni benzer duygulara götürüyor.
Çünkü arkasında insan yok, yaşanmışlık yok.
Benim yazının başında bahsettiğim her iki vakada da duymak istediğim şey, anlatıcının ne yaşadığı, neler damıttığı idi. Bilgi ikinci planda geliyordu, onu her türlü internetten bulabilirdim zaten.
Gel gelelim konuşmacılar “bastık klavyenin tuşuna, yapay zeka bizim için yapıverdi” diye büyüklenince, ben de kendi kendime “o halde, ben neden bu kadar yoldan sizi dinlemeye geldim, evimde oturup, ben de yapay zekaya sorabilirdim” türünden bir hayal kırıklığı ve aldatılmışlık hissine düşüyorum.
Hani Pir Mevlana’nın has dostu Şems, hep başka ermişlerden bahseden ulema takımını bir süre dinlemiş, sonrasında fırçayı basmış ya:
“Sizin kendi adınıza söyleyebilecek bir sözünüz yok mu, niye hep başkalarının ağzıyla konuşuyorsunuz” diye
İşte o hesap…
Yapay zekayı kullanın. Ben de kullanıyorum, yazılım dünyasında akıl almaz kolaylıklar sağlıyor, sorunsuz ve hızlı üretim yapılmasını sağlıyor. Daha birçok teknik alanda tartışılmaz üstünlüklere sahip mucizevi bir enstrüman.
Ama insanın ve görgünün önde durduğu alanlarda bunu yapmayın. Bu sadece dinleyicileri değil aynı zamanda kendinizi de alçaltıcı bir davranıştır.
Önce kendinizi, sonra muhatap olduğunuz kişileri önemseyin. Kendinizi ve onları hafife almayın.
Arada içinizdeki insanı yoklamayı unutmayın. Yoksa öyle bir kaybolur ki, bırakın onu tekrar bulmayı, an gelir neyi kaybettiğinizi bile hatırlayamazsınız.
İşte böyle sevgili dostlar. Umarım anlatmak istediğim okuyucuya geçmiştir. Herkese keyifli günler diliyorum.
Ha, bir de unutmadan:
“Bu yazının hazırlanmasında herhangi bir yapay zeka aracından yararlanılmamıştır” 😊